Uğur Tuna Yayınları
Yorumum
Bugün itibariyle Gonca Çiftçioğulları'nın yazmış olduğu Gece Gelen Ölüm kitabını bitirdim.
Uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı, polisiye gerilim türü, üstelik yerli ve kadın bir yazar. Kesinlikle koltuklarım kabardı diyebilirim.
Kitaba gelince, polisiye gerilim olduğunu belirtmiştim. Aynı zamanda romantizm ve yer yer komedi unsurlarını da taşıyor. Tabii ağırlık gerilim :D :D
Konusuna gelince; İstanbul'da faili belirsiz genç kadın cinayetleri işlenmektedir ve polisin elinde hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Komiser Mehmet ve yardımcısı Selda davaya ilişkin diğer adli birimlerden yardım alarak suçluyu yakalamak için var güçlerini ortaya koymaktadır. Öte yandan psikiyatri servisinde yatan bir hasta garip sanrılar görmektedir. Doktorunun bu sanrıların işlenen cinayetlerle bir şekilde bağlantılı olduğunu farketmesiyle olaylar daha da ilginçleşir.
Oldukça sürükleyici bir kitap, dolu dolu karakterleriyle, gayet güzel dokunmuş olay örgüsüyle, şaşırtıcı sonuyla benim çok hoşuma gitti. Olayların gidişatını öyle ya da böyle tahmin etseniz de katil konusunda kesinlikle şaşıracağınıza eminim ve son bölüme kadar katili tahmin edemiyorsunuz. Kitabın başında iki farklı olay gayet güzel bir şekilde birbirine bağlanıyor ve akışa devam ediyor. Bir bütün olarak soluksuz bir şekilde ara vermeden okudum. Polisiye gerilim seviyorsanız, kitaba mutlaka bir şans vermenizi öneririm.
Değerlendirmem
4- Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım
Alıntılar
Ebru, titreyerek ve terden sırılsıklam olmuş bir halde çığlıklar atarak yatağından doğruldu. Sesi hastanenin taş duvarlarında yankılanmış, nöbetçi hemşire telaşlı bir şekilde koşarak odasına girmişti. Titreyen kadını omuzlarından tutarak rahatlatmaya çalışıyordu. Fakat kriz geçiren ve kendini kaybetmiş haldeki genç kadın durmadan “ O kız öldü! Öldü!” diye bağırmaya devam ediyordu.
***
Mehmet’i düşündüren en önemli şey ise, cinayetler arasında ki sürenin oldukça kısa olmasıydı. Eğer gerçekten bütün bunlar düşündükleri gibi seri cinayetse, yakında yeni bir kurban daha ortaya çıkabilirdi ki, bunu düşünmek ve aklına getirmek dahi istemiyordu.
***
Genelde seri katiller, çocukluklarında bastırılmış ağır bir travmanın tetiklenmesi sonucunda harekete geçerler. Cinayetler de mutlaka bu travmanın etkisini gösterir. Burada genç bayanlar hedef alındığına göre, katilimiz ya annesiyle ya da kız kardeşiyle travmaya yol açabilecek ciddi bir problem yaşamış demektir. Bu yüzden katile o dürtüsünü hatırlatan ve harekete geçmesine vesile olan bir tetik aramamız lazım. Bu genç kızlarda, o tetik nedir önce onu bulmamız gerek.
Arka Kapak
Emine, omzundan tuttuğu gibi kendisini küvete batırmaya çalışan katile çaresizce karşı koymaya, direnmeye çalışıyordu. Elinden geldiğince onu ittiriyor, tekmeliyordu. Ama küvetin içinde olması hareketlerini ve kendini savunmasını da kısıtlıyordu. Var gücüyle karşı koymasına rağmen, katilin gücü karşısında direnci yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı. Küvetin içine zorla batırılmasına ve o kuvvetli ellerinin baskısına rağmen, suyun içindeki başını zorlukla da olsa dışarı çıkarıp nefes almaya çalışıyordu. Omuzlarındaki baskı o kadar kuvvetliydi ki, artık başını çıkarmaya yetecek gücü kalmadığından, su yavaş yavaş ciğerlerine dolmaya başlamıştı. Her çırpınışı daha çok batmasına ve su yutmasına neden oluyordu. Ciğerlerine hızla dolan ve kendisine büyük acı veren suyun yarattığı baskıya daha fazla direnemedi. Kendisini saran ve üzerine çöken karanlığın kollarına çaresizce kayıp gitti.
Merakla kitabı bitirmeni bekliyordum :) Benim okunacaklara bir kitap daha eklendi, hadi bakalım hayırlısı :)
YanıtlaSilçok fazla yerli yazar okumuyorum, o yüzden böyle denk geldiğimde çok seviniyorum :D
YanıtlaSilbakalım sen de sevecek misin :D