30 Kasım 2013 Cumartesi

RKBT 2. Gün || Lena Diaz - Ölüm Falı || Yorum




Orjinal Adı: He Kills Me, He Kills Me Not 
Seri Bilgisi: The Nursery Rhyme #1
GoodReads Puanı: 4.14
Türkçe Yayın: Eksik Parça Yayınları
Çevirmen: Cem Yurttaş


Tanıtım

Katil, önündeki savunmasız kadının karnına oturdu, elinde bir gül vardı. Gülün güzel parfümü, kanın metalik kokusuna karışıp etrafa tuhaf bir esinti gibi yayılıyordu. Gövdeden bir diken kopardı. "Beni öldürecek." Bir tane daha kopardı. "Beni öldürmeyecek." 

Her dikeni koparıp tek tek kan bulaşmış karnına düşürdükçe çocukluk tekerlemesinin hastalıklı uyarlamasını sürdürdü. Tek diken kaldığında, siyah pis gözleri parladı. Zalim dudakları keyifle gülümsedi. Katil aramızda bir yerde...

Yorum

Romantik polisiye olarak uzun zamandır birşeyler okumamıştım. Ölüm Falı'yla beraber bu türü ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlamış oldum.

Amanda Stockton 4 yıl önce bir seri katilin elinden kurtulmuş ama aldığı hasarları vücudunda ve ruhunda taşıyan genç bir kadın.
Polis Şefi Logan Richards 10 yıl önce yapmış olduğu bir hata nedeniyle içten içe vicdan azabı çeken ve bu hataları tekrar etmemek için çabalayan genç bir adam.
Ve ikisini bir araya getiren manyak bir katil... 
ve herşeye rağmen gelişen bir aşk...

Daha ayrıntıya da girmek isterdim, ama şu spoiler korkusu fazla birşey yazdırmıyor :D

Kesinlikle çok beğendiğim bir kitap oldu. Polisiye gerilim kısımları da, romantik kısımları da tam dozundaydı bence. Karakterlerin kişilik özellikleriyle beraber içsel durumlarını da oldukça iyi yansıtmış. Ek olarak yan karakterleri de çok boş bırakmamış, hikayenin içine dahil etmiş, hatta bir sonraki kitabının zeminini de hazırlamış. Yazarı ilk kez okumama rağmen anlatımına hiç yabancılık çekmedim, sanırım bunda kullandığı dil kadar çevirinin de oldukça iyi olmasında etkisi vardı. Bütün bunlardan sonra daha ne olsun diyorum :D :D
Başta da dediğim gibi uzun zamandır okumamıştım, benim için oldukça doyurucu bir kitap oldu.
Tür olarak romantik polisiye seven arkadaşlara tavsiye ederim.

Eksik Parça Yayınlarına yazar ve kitabıyla tanışmamızı sağlamasından 
ve turumuza olan desteğinden dolayı çok teşekkürler...

Değerlendirmem

5-Tek kelimeyle mükemmeldi





hoşçakalın, sevgiyle kalın,

Çiğdem




29 Kasım 2013 Cuma

RKBT 1. Gün || Lena Diaz - Ölüm Falı || Yazar Hakkında

Lena Diaz

Lena Diaz Romantik heyecan verici gerilim romanları yazmaktadır.
Lena donanmada büyüdü, fakat 2 kardeşi babalarının izinden giderek donanmaya katılırken Lena daha yaratıcı bir yol olan yazarlığı seçerek müziğe yeteneği olan annesinin adımlarını takip etti.
Lena ilk kısa hikayesini orta okulda yazdı. 8. Sınıfa geçtiğinde at yarışı hakkındaki bu 50 sayfalık hikaye geniş bir hayran kitlesi yaratmıştı. Lena hikaye çok güzel olduğu için insanların onu okuduğunu düşüyordu. Populeritesinin artmasında öğretmenin öğrencilere vermiş olduğu ödevlerde kendi yazdığı kitabı seçmelerine izin vermesinin etkili olmuş olabileceğini itiraf etmişti ve Bu kitap okuma listelerindeki en kısa kitaptı.
İlk el yazması romanları, vampir hikayeleriyle ortaçağ büyücüleri arasında geçen paranormallerdir. Sonunda Lena tutkusu olan romantik, heyecan verici gerilim hikayeleri yazmaya döndü.
Donanma çocuğu olmak demek çok fazla yer gezmek anlamına gelir. Lena 4 farklı eyalette (Kentucky, California, Louisiana, and Florida) 10 farklı okula gitti. Fakat o çocukluk döneminin nerede geçtiğini hiç sorun etmedi. Babası her yaz eşi ve çocukları ile birlikte birkaç hafta geçirmek ve bütün akrabalarını ziyaret etmek için Kentucky’e giderdi.
Onun en sevdiği çocukluk anıları teyzesinin çiftliğinde buzağılara şişeden süt içirdiği, kedi balıklarının olduğu gölün kenarında koşuşturan keçiler ve bebek elbiseleri içindeki domuz yavrularıdır. Hala North Florida şehrinde yaşamasına rağmen bu nedenden dolayı kendini köy kızı olarak görmektedir.
20 yıldan fazladır Lena kocasıyla birlikte North Florida yaşamına devam etmektedir.

Lena hakkında sorulan sorular…

Lena’nın biyografisinde paronormallerden bahsetmiş, bunlarda başka bir isim altında yayınlanmış olanlar var mı?

Hayır, Lena paranormal romanlarının yayınlanmasını tercih etmiyor çünkü sadece romantik gerilim romanlarına odaklanıyor. Fakat Lenan uzak gelecekte paranormalleri takma isim kullanarak yayınlamayı düşünüyor. Lane şuandaki websitesine yeni bir isimle  bir link ekleyecek böylece okuyucular onun bütün kitaplarını bulabilecekler.

Lena ne tür kitaplar yazdı? Esprili mi? Cesur mu? Bize bilgi verir misiniz?

Lena’nın kitapları bazıları tarafından ciddi, cesur ve karanlık olarak tanımlandı. Bununla birlikte çok fazla şiddet veya rahatsız edici bir şey sayfaların dışında yer almaz.  Onun hikayeleri boyunca neşeli ve hafif anlar vardır. Fakat onlar kesinlikle komedi değildir. Onun kahramanlarının alfa ve yasalara itaatin sağlanması yada askeri geçmişleri olma eğilimi vardır. Kahramanları ortak özelliği genellikle kendilerini olağanüstü durumlar içinde bulan kadınlardır ve onların farketmemiş olduğu ve üstesinden gelebileceği zorluklara dikkat çekmektir.

Yetişkin dili ve durumları hakkında ne söylersiniz? Lena’nın kitapları her yaştaki okuyucular için güvenlimidir?

Lena kitaplarında yetişkin dilini minimum tutmak için çok fazla gayret sarfederken, gerçekçilik için çabalamasından dolayı hikayelerinde zaman zaman yetişkin kelimeler yer almaktadır. Ek olarak Lena'nın hikayelerini hiç kimse erotik olarak nitelendiremez, bu çirkin bir ifade olur. Onun sayfalarındaki aşk sahneleri gerçek ve yeterli şekilde vardır. Bu yüzden Lena yine de 18 yaşın altındaki herkese tavsiye etmez.

Eğer Lena’nın kitaplarını diğer yazarların kitapları ile karşılaştırmak zorunda kalırsan bu yazarlar kimler olur?

Lena hiçbir şekilde kendini diğer yazarlarla karşılaştırmazken, onun hikayelerinin vurgusu  Brenda Novak or Lisa Jackson ile benzerdir. Onun kitapları Karen Rose’ın kitapları kadar ağır değil ve Roxanne St. Claire’ın kitapları kadar hafif değildir.

Lena'nın favori yazarları kimlerdir?

Listelenecek çok sayıda yazar var. Onların bir kaçtanesinden yukarıda yer alan soruların içerisinden bahsettik. Buna ek olarak Linda Howard and Julie Garwood Lena'nın her zaman favorileri arasında yer almıştır. Sherrilyn Kenyon başka favori olmasının yanı sıra Kay Hooper ve Janet Chapman vardır.


HE KILLS ME, HE KILLS ME NOT or SIMON SAYS DIE kitaplarının imzalanmış kopyasına nasıl sahip olabilirim.

Lena kitaplarını imzalamaktan her zaman mutlu olmuştur. İletişim sayfasını kullanarak ona mail gönderebilirsiniz. Size adresini mail yoluyla gönderecek ve sizde imzalanmak üzere kitabı onun adresine gönderebilirsiniz.

Lena kitaplarının kindle copyalarını imzalar mı?

Lena şu anda kindle kopyalarını imzalamaya izin verecek yazılıma sahip değildir. Fakat gelecekte bu uygulamaya geçmeyi düşünüyor. Bu uygulama hala yeni bir trend olup, Lena henüz bu uygulamayı denememiştir.

Lena’nın hikayeleri ne tür ödüller aldı?

Lena RWA Golden Heart yarışmasını, Beacon yarışmasını ve National Excellence in Romance Fiction Awards ödüllerini kazandı. Ayrıca Tara yarışması ile birlikte the Daphne du Maurier contest yarışmasını kazandı.

bugünlük bu kadar görüşmek üzere, 

hoşçakalın, sevgiyle kalın

çiğdem 

RKBT 1. Gün || Lena Diaz - Ölüm Falı || Kapaklar ve Çekiliş



Lena Diaz'ın orijinal adı He Kills Me, He Kills Me Not olan kitabı ülkemizde Eksik Parça Yayınları tarafından "Ölüm Falı" adıyla biz okurların beğenisine sunuldu. Turun ilk gününde kitabın kapaklarını şöyle bir gözden geçirmek istedim, beğeni durumum sanırım smileylerden anlaşılır :D :D

İlk kapak USA edisyonu

idare eder :D :D



sırada Almanya edisyonu
sevmediğim pek belli olmuş dimi :D D:



ve assolistler sondan gelir....
bizde çıktı diye değil, gerçektende 
bizim kapağı çok beğendim :D :D






veeee Çekilişşşş
a Rafflecopter giveaway




bir sonraki postum "yazar hakkında" da görüşmek üzere
hoşçakalın, sevgiyle kalın....

Çiğdem 






25 Kasım 2013 Pazartesi

RKBT 4. Gün || HAKAN GÜNDAY - "DAHA" || MEDYADA "İNSAN TİCARETİ" HABERLERİ


Turumuzun son gününde kitapta işlenen İnsan Kaçakçılığına ilişkin birkaç inceleme/haberleri paylaşmak istedim. Umarım hepimiz için bilinçlendirici olur....

TÜRKİYE HEM TRANSİT, HEM HEDEF HEM DE KAYNAK ÜLKE 

Yasadışı göç hangi kanallarla yapılıyor, kimler organize ediyor? ve bu işin ekonomik boyutu nedir?

İnsan kaçakçılığında kişilerin kendi rızaları ile para karşılığında bir ülkeye yasa dışı yollardan girmeleri ile gerçekleşiyor. Bu süreç tamamen organize suç örgütlerinin kontrolü altında gerçekleştiriliyor.

İnsan kaçakçılığı faaliyetlerinin bir boyutu, Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelen transit göç hareketlerini kapsarken, bir boyutu da doğrudan ülkemize gelen göç hareketlerini içeriyor. Ayrıca Türk vatandaşlarının da bu illegal hareketlenmelerde konu olduğunu da görüyoruz. Dolayısı ile Türkiye insan kaçakçılığı konusunda, hedef, transit ve kaynak ülke olma özelliğini gösteriyor.

İnsan kaçakçılığında Türkiye’nin hedef ülke olarak seçilmesinin asıl sebebi özellikle doğudaki komşularına kıyasla ekonomik ve sosyal olarak daha iyi bir konuma sahip olması. Ekonomik yetersizlikler ve daha iyi şartlarda yaşama arayışı yasadışı göç hareketlerini beslediği için kaynak ülkelerdeki şartların değişmesi yasadışı göç hareketlerini de aynı doğrultuda etkiliyor.

BİR İNSANLIK SUÇU 

Türkiye’nin de artık yasadışı göç için hedef ülkelerden biri olduğunu söylediniz. Sanırım burada işin içine insan ticareti de giriyor.

‘İnsan ticareti’, kuvvet kullanarak, tehdit veya başka biçimlerde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma, kişinin çaresizliğinden faydalanma yoluyla insanların istismar edilmesi anlamına geliyor. Kısacası insan ticaretini, köleliğin günümüze yansımış hali olarak tanımlayabiliriz.

İnsan ticareti fuhuşa zorlama, zorla çalıştırma veya organ ticareti seklinde gerçekleşebiliyor ve insan ticareti mağdurları kadın, erkek ve çocuklardan oluşabiliyor. İnsanlar daha iyi şartlar elde etmek amacı ile çıktıkları yolda kandırılarak ya da zorla insan ticaretine alet ediliyor. Bu hem ağır bir suç hem de insan hakları ihlalidir.

Yasadışı yollarla Türkiye’de çalışanlar hangi şartlarda yaşıyor? Türkiye’de kalabilmek için hangi yolları kullanıyorlar?

İnsan ticareti kabaca, zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek yani emeklerinin sömürülmesi olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla insan ticareti mağdurlarının, tamamen insani koşullar dışında, hareket özgürlükleri kısıtlanmış şekilde ağır şartlar altında tutulduklarını görüyoruz. Bu kişiler genelde Turkiye`ye yasal yollardan sokuluyorlar, ancak insan ticaretine maruz kalmaları sebebi ile ülkede daha uzun süre izinsiz ülkede tutulabiliyor. Yakalandıklarında ise genellikle mağdur statüsünde oldukları dolayısı ile ülkede izinsiz kalmalarından doğan cezalardan muaf sayılıyor.

xxx

 Alo-157 (İnsan Ticareti Mağdurları Acil Yardım ve İhbar Hattı)

157 Yardım Hattı haftanın 7 günü, günün 24 saati hizmet vermektedir. Cep telefonları da dahil olmak üzere, Türkiye içindeki tüm telefonlardan 157 numarası aranarak bu hatta ulaşılabilir. Yardım hattı, insan ticareti mağdurlarının kurtarılmasına destek sağlanması amacıyla kurulmuştur. Hat, aynı zamanda insan ticareti riski altında bulunan bireylere, acil durumları içermeyen bir temelde bilgi sağlamaktadır. Bu, vizeler ve mağdur durumdaki göçmenlerin güvenli bir şekilde ülkelerine dönmelerine ilişkin prosedürler ile ilgili bilgileri de içermektedir. 



xxx

Adım adım yasadışı göç yolu... (Hakan Tunç - Onur Özel)
Türkiye ekonomik ve siyasi nedenlerle ülkelerini terk eden yasadışı göçmenler için bir kaçış köprüsü. En önemli üç yasadışı göç yolundan birinin üzerinde bulunan Türkiye'den geçen yasadışı göçmenlerin hedefinde ise iki ülke var: İtalya ve Yunanistan. Yaşam için ölümü göze alan onbinlerce yasadışı göçmenin tek hayali, dünyanın savaş, açlık, hastalık olmayan bir yerine gidip nefes alabilmek, yaşayabilmek. Ancak yasadışı göçmenlerin büyük bir kısımı ne Yunanistan'ı ne de İtalya'yı asla göremiyor. İşte adım adım o yasadışı göç yolu ve o rotada yaşananlar... Hakan Tunç ve Onur Özel'in haberi...



Türkiye, yasadışı göç yollarının başında geliyor (Hakan Tunç - Onur Özel)

Türkiye, en çok kullanılan yasadışı göç yollarının başında geliyor. Sadece geçen yıl 50 bini aşkın göçmen, sınırları aşmaya çalışırken yakalandı. Her yıl 800 bin kişinin "daha iyi bir hayat" için başvurduğu bir yol yasa dışı göç... Ülkemizden geçen bu yasadışı göç yolunu daha çok Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Irak, Myanmar, İran, Filistin, Suriye ve Kafkas ülkelerinden gelenler kullanıyor. Bu ağ Avrupa'daki kaçak göçün yüzde 90'ını teşkil ediyor. Sırf bizim güzergahımızda 300 milyon dolarlık bir pazardan söz ediliyor. Dünyanın en büyük ikinci organize suçu olan insan kaçakçılığına mercek tutuyoruz. Hakan Tunç ve Onur Özel'in haberi...



Öyle ekstrem örnekler çıkıyor ki şaşar kalırsınız, bunu özellikle paylaşmak istedim. Bu haber kaçakçılık yöntemlerinde yok artık dedirtecek cinsten durumlara bir örnek...








24 Kasım 2013 Pazar

RKBT 3. Gün || HAKAN GÜNDAY "DAHA" || YORUM ||


TANITIM

Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir insan kaçakçısı, Gazâ da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.

"Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiyedir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğuda, ayakkabılı olanı Batıda ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk... Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya… Sınırdan sınıra ticaret… Duvardan duvara…"

YORUM

Bazen olur ya bir kitaba denk gelirsiniz, güvenli dünyanızda asla görmek istemediklerinizi önünüze serer, içinizi kanatır ama bir türlü elinizden bırakamazsınız. Çünkü inanmak istemeseniz de bir yerlerde yaşandığını bildiğiniz gerçekleri anlatır. Anlatımı o kadar güçlü, ve akıcıdır ki sayfalar birbiri ardına çevrilir gider.
"Daha" da benim için o kitaplardan biri oldu. 
Kahramanımız Gaza, insan kaçakçılığı yapan bir çete üyesi olan Ahad'ın oğlu. Henüz 9 yaşındayken babasına çıraklık yapmaya başlıyor, istemeden. 9 yaşında pırıl pırıl, oldukça zeki... Okudukça bu dünyanın işleyişini öğreniyoruz, bir yandan da Gaza'nın yavaş yavaş tükenişini ve insanlıktan çıkışını... (Sahi insanlık dediğiniz ne ki? Kitap boyunca sıklıkla sorgulayacağınıza eminim.) 
Kendine bir garip ülke kuruyor. Gaza başkanı, vatandaşları ise kaçaklar. Kitaba adını veren, "daha" dan başka türkçe kelime bilmeyen kaçak göçmenler... (bu arada babasının adı ve kitabın adı arasındaki ilişkiyi farkettiniz mi?) Üzerlerinde ilginç sosyal! deneyler yapıyor. Gaza'yı artık bir kurban olarak görmekten vazgeçiyorsunuz, dişlinin çarklarından biri olarak görmeye başlıyorsunuz.
Gaza'nın kırılma noktaları çok fazla, ama belli başlıları annesiz bir çocukluk ve babası, yaşadığı istismar, vicdan azabı ve geçirdikleri kaza. 
Bundan sonrası parçalanmış bir ruhun toparlanmak için yaşadıkları, kendiyle hesaplaşması. En nihayetinde tekrardan kurban kumaşına büründüğünü izliyorsunuz. 
Kesinlikle içinizi acıtacak emin olabilirsiniz.

Hakan Günday'ın ilk okuduğum kitabı oldu. Cidden sağlam bir kalem, ustalıkla kurguladığı hikayesi, çarpıcı konusu ve anlatımıyla okuyucusuna  çok "DAHA"sını vaadettiğini düşünüyorum. 

Değerlendirmem


4-Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım



hoşçakalın, sevgiyle kalın...
Çiğdem

23 Kasım 2013 Cumartesi

RKBT 2. Gün || HAKAN GÜNDAY "DAHA" || KİTAP TANITIMI : AZİL - ZİYAN || ÇEKİLİŞ





Yayıncı : Doğan Kitap
Yılı: 2007
Goodreads Puanı: 4.09 / 5
Vikitap Puanı: 8.3 / 10
Neokur Puanı: 4.13 / 5

Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini, asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor. Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor.
İnsanlığın bin çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğneniyor.Ve on yıldır da internet tarafından yutuluyor. 

Bireyin yalnızlığı, toplum dışına çıkmasıyla sonuçlanıyor.Toplum dışına itilen (ya da bunu kendi tercih eden) birey, kendi doğrularını yaratıp onlarla yaşamaya başlıyor. Zamanla toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeni oluveriyor.

Hakan Günday "Azil"de içinde yaşadığımız toplumsal yapıya yönelen eleştirisini, modern insanın "hiç"leşme sorunsalını, gerçek, hayal, kâbus arasındaki geçişler ile zaman ve mekân geçişlerini, yer yer sertleşen ifadelerle öyle ustalıkla aktarıyor ki, okuyucuyu adeta tokatlıyor.

Yazdıklarıyla uçları zorlayan genç yazar Hakan Günday her ne kadar yeraltı edebiyatı yapmadığını söylese de, insanı rahatsız ve tedirgin edici, hem sisteme karşı olan hem de sistemle iç içe geçen karakterlerine ustalıkla can veriyor. Günday, ana karakteri Asilin psişik özelliğine ve dünya algısına uygun bir dili de büyük bir beceriyle kullanıyor.Roman boyunca çok sayıda felsefi tanımlama ve tespit, ana karakterin üslubuyla sıralanıyor.

Hakan Günday ve Murat Daltaban'dan ufak bir Azil Dinletisi



Azil ön okuma keyfi :D




xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx



Yayıncı : Doğan Kitap
Yılı: 2009
Goodreads Puanı: 4.09 / 5
Vikitap Puanı: 8.0 / 10
Neokur Puanı: 4.59 / 5

Beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. Adları da var. Ama onlar birer heykel. Çağırınca gelmiyorlar artık. Cennetin kapısını bekliyorlar. Karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki, paslı demirin bile ak sakalı var. Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. Havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. Beyaz ağzı etimizle dolu. Bu yüzden sessiz bir ayaz var. Saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. Gazete kâğıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz.
Cennetten kovulmayı. Bembeyazız. Soğuk. Donmak. Çözülmek. Tekrar donmak.
Daha fazla hiçbir şeye gerek yok. Fiilleri çekmeye bile. Herkes kalsın yerinde. Bıraksınlar, yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. Yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. Aksın içlerine hayatımın zehri. Yirmi adet mermi. Muhteşem! Hepinizi geberteceğim! Ama hepinizi!

Ziyan Biraz oku keyfi :D



Son olarak Çekiliş

a Rafflecopter giveaway

hoşçakalın, sevgiyle kalın...

16 Kasım 2013 Cumartesi

RKBT 3. Gün || İLKER BALKAN KİTAPLARI: KÖR KUYU CAST || ELVEDA ÇOCUK ÖN OKUMA

Turumuzun son gününde Kör Kuyu Cast ve Yazarımızın yeni kitabı olan "ELVEDA ÇOCUK" ön okumasıyla sizlerleyim...

CAST


Nilgün: 

Kitabımızın ana karakteri, Çocuk sahibi olmaya çalışan ve İbrahim'in eşi... 
Benim gözümde sevgisizlikle kendini bitirmiş, kızgın ve kırgın tüm mutluluğunu bir çocuğa bağlamış biri... Oyuncu seçimim Benian Dönmez oldu.



İbrahim:

Annesinin beğenmesiyle Nilgün'le evlenmiş, aşksız bir evlilikte giderek içine kapanmış, sonunda aşkı dışarıda bulmuş, çift bir hayat yaşamaya başlamış biri. İbrahim için beğendiğim oyuncu ise Erdal Bilingen oldu.



Funda:

İbrahim'in hayatına giren kadın, nam-ı diğer öteki kadın... Nilgün'ün tersine hayat dolu, İbrahim'e yaşadığını hissettiren, pozitif, iyiliksever, şefkatli kadın, oyuncu olarak gülen gözleriyle Ceyda Düvenci'yi seçtim...



Dr.Tarık:

Nilgün ve İbrahim'in sonunda tedavi için gittikleri doktor. Doktor-hasta ilişkisinde sınırları aşan, kendini platonik bir aşkla Nilgün'e bağladı. Bu platonik aşk, kaldıramadığı için uyuşturuculara yönlendirdi ve kısaca psikopata bağladı. Resimdeki haliyle doğru seçim olduğunu düşündüğüm oyuncum, Ahmet Öncan oldu...



Nilgün'ün Annesi:

Bir tecavüzden meydana gelmesi nedeniyle kızını hiçbir zaman sevememiş, tecavüzcüsü-eşine olan nefretini kızına yöneltmiş... Nilgün'le aralarında adlandırılmamış, dillendirilmemiş olan düşmanlık, her ikisinin son zamanlarında bile etkisi korumuş. Annesi rolü için seçtiğim oyuncu Ortans Kıvanç oldu...



Nilgün'ün babası: 

Torun sevdasıyla gözleri açık olarak bu dünyadan göçen babası, aynı zamanda annesinin tecavüzcüsü... Seçtiğim oyuncu Ahmet Gülhan oldu.



Meltem: 

Nilgün'ün uzaktan akrabası ve iş arkadaşı. Sonralarda dert ortağı. Gözümde canlandırdığım karakter için uygun gördüğüm oyuncu Selma Özkanlı oldu...



 Falcı/büyücü kadın:

Nilgün'ün çocuk umuduyla gittiği Sevilay'a ait kan donduran kehanetlerde bulunan falcı için en uygun olduğunu düşündüğüm oyuncu Serra Yılmaz oldu... Bence tam oldu sizce :D :D




Serkan: 

İbrahim'in babalık sevgisini tattığı, Funda'dan olma oğlu, İbrahim oğlunu çok sevdi. Oyuncum, Özgür Ege Nalcı...



SEVİLAY:

bir çok şeyin başlangıcı ve sonu, katil damgası yiyen, doğduğuna sevinilmeyen bebek...


&&&&&&&


Son olarak yazarımızın yeni kitabının ön okuması
"ELVEDA ÇOCUK"


hoşçakalın, sevgiyle kalın...

Çiğdem










15 Kasım 2013 Cuma

RKBT 2. Gün || İLKER BALKAN KİTAPLARI: UMUT,KADIN ve KRİSTAL GÜL || YORUM


TANITIM

Yirmi sekiz yaşında, yaşamını alt üst eden bir haber alan mutsuz bir adam… Ölmeye hazırlanan, adım adım ölüme yürüyen…
Eşi Ece ve oğlu Ege ile ilişkileri, zamansız bu gidişin gölgesinde yeni bir boyuta saparken, yazar, bize modern, şehirli insanın yalnızlıklarından, dertlerinden ve yaşama tutunma konusundaki ısrarsız tutumlarından bir panorama sunuyor. 
Bir adamın zihninde, bu ani gelen ölüm gerçeğini kavramasını okurken, hem kişilik ve insanlar üzerine derin bir keşfe çıkıyor, hem de orantısız, büyük ama gerçek bir aşkın peşinden hayranlıkla bakıyoruz romanın planı içinde. Karakterlerin gerçekliği, anlatımdaki samimi ton ve insanın ruhuna dokunan derin cümlelerle süslü olan roman, aşk duyularınıza zarif bir dokunuşla temas ederek sizi başka bir düşünce âlemine ulaştıracak.

YORUM

İlker Balkan'ın ilk okuduğum kitabı Umut, Kadın, Kristal Gül oldu. Tur kapsamında yenilenmiş olarak 2.baskısını okumak nasipmiş... :D

28 yaşında adını bile bilmezken bir eş ve bir baba olduğunu bildiğimiz genç bir adamın hayatının son demlerine şahit oluyoruz. Hakkında çok fazla bir şey bilmiyoruz, kendini öyle bir kozaya sarmış, sevdiklerinden, dostlarından ve ailesinden soyutlamış. Kendi iç dünyasındaki çalkantıların şiddetli olmasından kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Öyle kafası karışık ki ne istediğini bilemez halde kendini gitmelere zorluyor, bir yandan da anlık olarak yaşadığı mutluluğa sarılıp kalmak istiyor. Adsız kahramanımız gerçekten de zor biri. Böylesine karmaşık bir karakteri yazmak konusunda İlker Bey'i tebrik ediyorum. 
Kahramanımıza ben Engin adını vermek istiyorum, hiç bir sebebi yok. Sadece Eşi Ece, oğlu Ege onlara yakın bir isim olsun diye...
Engin hakkında dediğim gibi pek birşey bilmiyoruz, eşiyle de arası açık, kimbilir neden?
Birde ölüm denen çaresiz illet yakasına yapışmış. Kimse ölümü yakıştıramaz değil mi özellikle de kendisine.
Bende öyle bir intiba bıraktı ki Engin, sanki ölmek onun için sorun değil, zaten içsel bunalımları derin derin yaşarken ruhen ölü gibi. Madden sıkıntısız, iyi kazanan ancak bir türlü içini dolduramış, ne eş ne de çocuk ilaç olmuş boşluğuna. Ancak öleceğini öğrendiğinde yine koştuğu eşi oluyor. O kadar sıkıntılı ki onunla birlikteyken bile ruhen fersah fersah uzaklaşıyor.
Yazarımız hep gitmek isteyen Engin'e öyle bir son kurguluyor ki cidden üzüldüm. Ölüm illaki var başında yazılmış kaderine. Ama tam da kalmak istediği bir anda, hiç beklenmedik bir zaman ve anda. 

Fazla uzun olmasa da ağırlığı olan  bir kitap olduğunu düşünüyorum. Anlatımın da biraz daha sade, tümcelerin biraz daha kısa olmasını tercih ederdim. Ancak yine de kendini okutan ve merak ettiren bir yönünün olduğunu da belirtmeliyim.
Engin'in kim olduğunu, hastalığının ne olduğunu, eşiyle neden arasının bozuk olduğunu da öğrenmek isterdim.

Unutmadan, bir de İlker Bey'i bir kez daha tebrik etmek istiyorum, böyle bir karakteri yazmak cidden meşakkatli bir şey olsa gerek. Bir insanın iç dünyanın bu derece ayrıntılı anlatımı, yaşadığı buhranı bu derece hissettirmesi takdire şayan bir durum bence diyorum.

Ayrıca yazarımıza turumuza olan katkılarından dolayı da çok teşekkürler...

Hoşçakalın, sevgiyle kalın....

Çiğdem





14 Kasım 2013 Perşembe

RKBT 1. Gün || İLKER BALKAN KİTAPLARI: KÖR KUYU || YORUM & ÇEKİLİŞ



TANITIM

Kör Kuyu 

Bir çocuk sahibi olabilmek için nelere katlanabilirsiniz?..

Nilgün aşksız bir evlilikte çırpınan bir kadındı ve kocası İbrahimden tek beklentisi bir çocuk sahibi olabilmekti. Yaşamı boyunca sevgiyi hiç tatmamış hiç kimse tarafından doyasıya sevilmediğinden kimseyi de doyasıya sevemeyen Nilgünün tek arzusu doyasıya sevebileceği bir evladının olmasıydı. Ancak Nilgün için bu pek de kolay değildi. Rahminde bebeğinin tutunmasına engel olan bir kusura sahip Nilgünün arayışı onu falcılardan hocalara oradan da doktorlara hastanelere taşıyacak ve sonunda istediği o çocuğa kavuşacak mıydı ?

Anne olmak için neleri feda edersiniz nelere katlanırsınız Annelik ruhunuzu nasıl bir ateşle doldurur Peki ya doğacağı kesin olmayan bir çocuk için hayatınızı ortaya koyup acılar içinde ölmeyi göze alabilir misiniz ?

İlker Balkan üçüncü romanı ile bizi hem bireysel hem de toplumsal olarak çok etkileyen bir konuya dikkat çekici bir nokta etrafında dolaşarak taşıyor. Daha ilk sayfadan okurunu saran anlatımı şaşırtıcı olay örgüsü ve yazarın güçlü dilsel kavrayışı ile Kör Kuyu okuruna sıradışı bir deneyim vadediyor..

YORUM

Çok fazla yerli yazar okumazken Kör Kuyu ilk çıktığından beri gerek konusu, gerek kapağı ile oldukça dikkatimi çekiyordu.Yazarımız kendi toplumumuzun değerlerini, ön yargılarını, inançlarını, cahaletini ve sorunlarını karakterlerinde ortaya çıkarmış, anne olmaya çalışan bir kadının hikayesinin ağırlığında bir çok konuyu işlemiş. Çocuk sahibi olmaya çalışan  İbrahim ve Nilgün'in ekseninde gelişen ama her bir karakterinde ayrı bir dram olan kurgusunu çok sevdim. Hepsinin ortak paydası İbrahim ve Nilgün'dü. Onların seçimlerinin neticesinde bir araya gelen karakterlerini ve gelişen olaylarını ilgiyle okudum. Sanırım hayatımızın bir köşesinde Nilgün'lere, İbrahim'lere, Funda'lara rastlıyor olmamızdan kaynaklanıyordu bu durum. Tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalan kadın, sevmediği halde ailelerin isteği ile evlenen, bedenen eş olup ruh eşi olamayan kadın ve erkek, saplantılı bir halde çocuk sahibi olmak için bir kadının vazgeçtikleri, umudun olmadık yerlerde aranması, sevgisizlik içinde geçen yıllara rağmen alışkanlık mı yoksa korku mu bilinmez, bir arada kalıp ikili bir hayat yaşanması, sadakatsizlik ve dahası...
Baştan sona tüylerim diken diken, yer yer ağlayarak yer yer kim haklı kim haksızı ayırt edemez halde okudum kitabı.                             

Kitapta her zaman sade bir dil, akıcı bir anlatım arayan biri olarak, çok başarılı buldum İlker Balkan'ın Kör Kuyu'sunu...
ve okumak üzere rahatlıkla tavsiye edebilirim :)


***

.... Ve Çekiliş





son olarak da tur takvimimiz




hoşçakalın, sevgiyle kalın...

Çiğdem



2 Kasım 2013 Cumartesi

RKBT 3. Gün || Liane Moriarty "Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün" || YORUM


Orjinal Adı: What Alice Forgot
Seri Bilgisi: -
GoodReads Puanı: 3.90
Türkçe Yayın: Neo Yayın
Çevirmen: Cumhur Mısırlıoğlu


Yorum

"Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün"

İlk tanıtımları dönmeye başladığında çok ilgimi çekti. Yeni bir yayınevi, kitabın konusu da güzelmiş, kapakta iyiymiş, alacaklarım arasına not düşeyim diye düşünürken tur haberi gelince çok sevindim. Bu sayede kısa sürede okuma imkanına kavuştum. Bir çok kitaba hevesle başlayıp sonrasında o hevesin giderek azalması durumunu sık yaşadığımdan kendime fazla birşey bekleme diye telkinde bulunarak okumaya başladım.
 Ama o da neee!!!
Daha ilk sayfaları çevirmeye başlarken kendimi resmen kitabın içine çekilmiş buldum.
Sanırım makus talihim, karşıma son zamanlarda okuduklarıma nazaran harikulade diyebileceğim bir kitap çıkarmayı başarmıştı.
Kahramanımız Alice spor yaparken düşüyor ve hafızasından 10 yılı siliniyor.
29 yaşında ilk çocuğuna hamile ve kocasına deliler gibi aşık olan hayat dolu Alice, kendine geldiğinde 39 yaşında, 3 çocuklu ve kocasından boşanmak üzere olduğunu öğreniyor. Peki ne olmuştu da 10 yıl da hayatı bu kadar değişmişti? Alice hafızasının peşinde, parça parça hatırlarken, okuyucu olarak bizlerde adım adım bu dönüşümü nasıl geçirdiğini öğreniyoruz.
Yakın zamanlarda okuduğum ve  ilişkiler üzerine yazılmış en iyi romandı diyebilirim. Aşk, aile ve dostluk ilişkilerini kimi zaman komik, kimi zaman duygusal kimi zaman hüzünlü bir bakış açısında anlatıyor Liane. Bir yandan Alice'in ve Nick'in  hayatı, bir yandan ablası Elisabeth'in günlükleri ve gelgit halleri, keşke benimde büyükannem olsa dediğim Frannie'si. Özellikle ablası Elisabeth için  ayrı bir kitap olsaydı derken sonra da yok yok burda olması da iyi olmuş, Alice'in anlatımlarda eksik kaldığı yerlerde Elisabeth tamamlamış dedim.
kitabın dili oldukça sade ve anlatım açısından da olabildiğince akıcı. Sıkılmadan her bir satırı keyifle okutan bir kurgu ve anlatıma sahip. Neo Kitap'ı, yazarı ve güzel kitabını bize bu kadar özenle sundukları için tebrik ediyorum ve radarımdasınız diyorum :D 
Kitaptan kendime çıkardığım sonuç; İnsanlar, değişir, insanlarla beraber ilişkilerde değişir, değişik formlara girer. Türü ne olursa olsun ister aşk ilişkisi, ister aile ilişkisi, ister dostluk ilişkisi...  Ortak özellikleri hepsinde de canlı kalması için emek istemesi, özen istemesi. Tıpkı bitkilerin suya ihtiyaç duyduğu gibi ilişkilerinde emeğe, özene ihtiyaç duyuyor. Yoksa, kurur, solar ve yok olup gider. Tıpkı bitkiler gibi...
Son olarak,mutlaka okumalısınız diyeceğim kitaplardan biri diyorum ve yazımı burada sonlandırıyorum.
Hoşçakalın, sevgiyle kalın...


Değerlendirmem,

5-Tek kelimeyle mükemmeldi


***

Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün 

"Hatırlamayı istediklerimiz ve unutmayı seçtiklerimiz üzerine son derece etkileyici bir roman."
-Oprah-

Kitapları 16 ülkede yayınlanan Liane Moriarty, ününün bütün dünyaya yayılmasını sağlayan romanı Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün ile ilk kez Türkçede.

Yeni evli, kocasına sırılsıklam aşık, ilk bebeğine hamile, hayattan zevk almayı bilen, dertsiz tasasız bir genç kadın olan Alice, spor salonunda düşüp kafasını vurduktan sonra kendini üç çocuk annesi, kocasıyla boşanma arifesinde, hayatın koşturmacası içinde kaybolmuş, orta yaşlı, mutsuz bir kadın olarak bulur. Sahip olduğu en değerli hazineyi göz açıp kapayıncaya kadar yitiren Alice hayatının en güzel anılarını geri almak için affetmeyi, affetmek için unutmayı, unutmak içinse her şeye yeniden başlamayı öğrenmek zorundadır.
"Kendi sırlarını çözmeye çalışan bir kadının kimi zaman eğlenceli, kimi zaman yürek burkan, ama başından sonuna özel ve derinlikli hikâyesini arkadaşlarınızdan ve Hollywooddan önce ilk keşfeden siz olun." 
-Booklist-

"Yürekten, zekice ve kışkırtıcı... unutulmayacak bir hikâye."
-Jennifer Crusie, Aşkı Bana Sorun yazarı-

"Liane Moriarty iki Alicein öyküsünü büyük bir zarafetle kaleme almış. Seve seve bağlanılacak bir roman."
-Kirkus-

"Dokunaklı, tempolu ve kesinlikle çok keyifli."
-Publishers Weekly-

"Modern hayatın el değmemiş, ışık görmemiş gizemleri bir bir önünüze serilirken sayfaların nasıl akıp gittiğini anlayamayacaksınız."
-Sunday Times-
(Tanıtım Bülteninden)







1 Kasım 2013 Cuma

RKBT 2. Gün || Liane Moriarty "Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün" || ALINTILAR



Yeniden Başlamak İçin Güzel Bir Gün turumuzun 2. gününde "Alıntılar"da misafirimsiniz :D















Turumuzun 3. gününde "yorum"da buluşmak üzere, 
hoşçakalın, sevgiyle kalın....