26 Şubat 2014 Çarşamba

Kiera Cass - Beni Seç [YORUM]



Orjinal Adı:  The Selection
Seri Bilgisi: The Selection #1
Goodreads Puanı: 4.13 
Türkçe Yayın: DEX Kitap
Çevirmen: Derya İmer Aydınlık



Yorumum

Aslında kitabı okuyalı çok ama çok oldu. Hatta yorumu worde yazıp unutmuşum, pcmi temizlerken tesadüfen farkettim ve geç de olsa paylaşayım dedim....
Öncelikle kapağına bayıldığım, (renk seçimi mükemmel DEX, tebrikler) konusunda ise birazcık tereddüt ettiğim bir kitap oldu BENİ SEÇ…
Bir kitaba göre oldukça iddialı bir isim değil mi?
35 kız 1 adamın beğenisinin peşinde, şahsen insanı irrite eden bir durum, kendini ne sanıyorsun, altı üstü bir erkeksin, tek farkın etiketin diye düşünürken, popülaritesine dayanamayıp aldım ve okudum.
Doğruyu söylemek gerekirse, ilk baştaki düşüncelerim uçtu uçtu kuş oldu :)
Kitaba America’nın hayatının bir kesitini anlatmasıyla başlıyorsunuz. Yazar karakterin hikayesini kendi ağzından anlatmayı seçmiş bence iyi de etmiş.  Sanki direkt America ile kontak kuruyorsunuz. America’nın kendi gözünden ailesini yaşadıkları dünyayı görüyorsunuz. anlatım akıcı, cümleler kısa ve anlaşılır olunca kitap su misali okunup gidiyor.
Yazar kast sisteminin hakim olduğu değişik bir dünya yaratmış ve o kadar iyi anlatmış ki, bir süre sonra okumaktan olayı yaşama boyutuna geçiyorsunuz.  Kitapta en çok dikkatimi insanın kendi olmasını tekrar tekrar vurguluyor olmasıydı. Hatta o kadar tekrarlanan bir durum oldu ki ister istemez insanların bilinçaltına hitap edilmek istendiğinden şüphelendim :)
Karakterimiz America, aşık hemde çok aşık kendinden daha aşağı bir sınıfa ait birine, Aspen’e. Ona göre kast sistemi gözünde pul kadar değerli değil.
İdealist, iyimser ve inatçı. Ancak kararsızlığı bazı yerlerde beni kızdırmadı da değil. Aspen fakir ama gururlu çocuk. America'yı o kadar seviyor ki, onun iyiliği için ondan vazgeçebiliyor. Aspen'e de kızdım tabiki. Aşk yeri gelir kuru ekmeği paylaştırır. Öyle işte... :)  
Maxon ise...Onun hakkında düşüncelerim tam oturmuş değil ama sevimli, bir yandan kendini tutan, sınırlayan biri gibi geldi, ah biraz kasıntı hali de olmasa :) 
Acaba America mı arada kalan yoksa ben mi bilemedim.:)
Özetle, ayılıp bayılmadım ama okurken keyif aldığım bir kitap oldu. Genç yetişkin türünde, kafa dağıtmaya müsait çıtır çerez tadında güzel bir kitap olmuş. Devam kitaplarını okuyacağımı düşünüyorum.

Değerlendirmem,
3,5 - Nerdeyse ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım




 ***

Bir prens nasıl tavlanır? 

Illéa ülkesinde tüm genç kızlar doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilmez mücevherlere, göz alıcı elbiselere ancak bu şekilde sahip olabilecekler. Bunun için tek bir şansları var: SEÇİM. Kıyasıya bir mücadeleyle geçen Seçimi kazanmanıntek yolu Prens Maxonı kendine âşık etmek. 

America içinse Seçim, bir kâbustan farksız. Bu yarışa girmeyi kabul ederse, kendisinden aşağı sınıftan olduğu için herkesten gizlediği aşkı Aspeni arkasında bırakmak zorunda kalacak. Öte yandan bu, ailesinin tek kurtuluş şansı. 

America saraya adım atar atmaz, kendini esrarengiz bir dünyanın içinde bulacak. Saray hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmayacak. 

35 kızın katıldığı vahşi bir yarış nasıl kazanılır? 

***

Açlık Oyunları ile The Bachelor arasında bir yerde duran bu roman öyle eğlenceli ki. Yazar, Americanın gizli, ilk aşkının külleri sönerken America ve Prens Maxon arasında gelişen kimyayı öyle ustaca kurmuş ki, okumaya doyamıyorsunuz. Publishers Weekly

Kiera Cassin ilk romanı Beni Seç, reality şov ve distopik bir peri masalının mükemmel sentezi. Kiersten White, Paranormal




25 Şubat 2014 Salı

RKBT 16.TUR || 1. Gün || Ertürk Akşun - AGAFYA || YORUM & ÇEKİLİŞ






Orjinal Adı: Agafya
Goodreads Puanı: - 
Türkçe Yayın: Destek Yayınları



Yorumum

Bu turumuzun konuğu Ertürk Akşun'un Agafya adlı kitabı oldu. Agafya anlam itibariyle Rusça'da "Yüce Aşk" demek...
Kitabın başından sonuna kadar bu adı hak ettiğine inanıyorum.
Kitabın anlatıcısı olan aynı zamanda baş karakterlerimizden Anton, İngiliz bir gazeteci.
1920'ler, Rusya'da Bolşevik devrimi olmuş. Aristokrasi yerle bir, bütün asiller sersefil halde. Hor gördükleri işçi kesimi başa geçmiş.
Kızıl ordu ile savaşmak için kurdukları Beyaz Ordu'da dağılıyor.
Varlıkları, ünvanları pul olmuş asiller gemilerle vatanlarını terk ediyorlar.
En yakın adres İstanbul.
Her ne kadar işgal kuvvetlerinin kontrolü altında olsa da, kurtuluş mücadelesinin temelleri atılıyor olsa da, Beyaz Ruslar çaresizce bir ateşten diğerine kaçıyorlar. (Bu dönem gerçektir, gemilerle yüzbinlerce Beyaz Rus ülkemize göç etmek zorunda kalmıştır. Hatta koskoca ordusu ile birlikte)

Anton işte bu şartlar altında Nataşa ile  karşılaşıyor.  (sonradan onu Agafya  olarak adlandıracak)
İlk görüşte aşk herhalde budur diyorum, Anton resmen çarpılıyor.Ancak bunun tek taraflı olduğunu da belirtmek gerek. Sonrasında tüm hayatı Agafya ekseninde dönüyor. Bu gemide sadece Agafya ile değil aynı zamanda eşini kaybetmiş Olga ve oğlu Kotik ile de yolları kesişiyor. Biraz spo gibi olacak ama bahsetmeden geçemeyeceğim zavallı Olga'nın kadersizliğine çok ama çok üzüldüm. İlerleyen zaman içerisinde Tegami, Fahri ve diğer karakterler kurguya dahil oluyor.
Kitapta zaman zaman Agafya ve Tegami'nin günlüklerine ve Anton ve Fahri'nin mektuplarına yer verilmesi anlatım ve duyguları güçlendirmiş. Dolu dolu yazılmış, tarihi gerçekler ile kurgunun harika bir bileşimi olmuş. Anlatım oldukça yalın ve akıcı, 457 sayfa nasıl akıp gidiyor anlaşılmıyor bile. Karakterleri çok başarılı geldi bana, sanki ete kemiğe bürünmüş gibiydiler. Ana karakterler kadar yan karakterler de dikkat çekiyor. Hepsi bir bütün halinde birbirleriyle ilişkililer.
Yazdıklarımdan da anlamışsınızdır, ben beğendim ve tavsiye ederim.

Değerlendirmem;

Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım




Ve çekiliş....
a Rafflecopter giveaway


****

Sana yeni bir isim verdim ben, "Agafya" dedim. "Yüce aşk" dedim.
Kalbimin en derinine sakladım seni, kimse görmesin istedim.
Ve o ismi sadece ben bildim ve sen sadece benim oldun...

"Beni sevmek bana tahammül etmek demektir. Eğer beni seviyorsan buna katlanacaksın. Beni ben olmaktan çıkararak sevemezsin. O zaman sevdiğin kişi ben değil, başka birisi olur. Sen başka birisini istiyorsan, o zaman başka birine git, ben ise buyum. İşte senin asıl çaresizliğin de burada başlıyor Anton."

1920'li yıllar. Rusya'da büyük bir devrim olmuş, Avrupa birdenbire kendi derdine düşmüş, Birinci Dünya Savaşı'nı yarıda kesmek zorunda kalmıştır. Devrimden kaçan Rus asilzadeler, dillere destan güzel Rus kadınları, işgal altındaki İstanbul'un yolunu tutmuşlardır. Bir tarafta Anadolu'da amansızca süren ölüm kalım savaşı, bir tarafta İstanbul'un yeni tanıştığı gece hayatı... İstanbul, tarihinde ilk kez kadınlarla ama bambaşka kadınlarla tanışmaya hazırlanmaktadır... Bir tarafta gurbette yaşanan kanlı bir aşkın hikâyesi... Bir tarafta intikamlar, trajediler, aşklar...

16 Şubat 2014 Pazar

Cora Carmack - İlk Defa [YORUM]


Orjinal Adı:  Losing It
Seri Bilgisi: Losing It #1
Goodreads Puanı: 3.83 
Türkçe Yayın: Pena Yayınları
Çevirmen: İmge Tan




Yorumum

Alıp almamakta kararsızken sevgili arkadaşımın tavsiyeleriyle sepete attığım kitaplardan biri de İLK DEFA oldu. New adult türünde  yazılmış bir kitap. İçeriğinden biraz bahsedecek olursam;
Bliss üniversiteden mezun olmak üzere ama kafasına taktığı minik bir sorun var. O da bekareti. Bunu yakın arkadaşı Kelsey'e anlattığında onun önerisiyle bu mini (!!!) sorundan kurtulmak için bara gidip bir sorun çözücü arıyor. Veee Tatataamm, aradığını da buluyor. Yakışıklı mı yakışıklı Garrick... hele ki aksanı süründürüyor :D :D (kendileri İngiliz olur). Buraya kadar her şey tamam. Ani bir etkilenme, bir iki esprili muhabbet, hoopp bi bakıyoruz, Garrick'le birlikte evinde ve yatak odasında. Ama Bliss son anda korkuyor ve Garrick'i fena bir halde evde bırakıp kaçıyor. Ertesi gün tiyatro dersinde bilin bakalım kim karşısına çıkıyor. :D :D
 Öncelikle şunu belirtmem gerek, konuyu ilk okuduğumda biraz tereddüt ettim. İçinde "Aşk" olmayan eylemler beni geriyor. Dediğim gibi arkadaşımın oku seversin tavsiyesi üzerine okudum. Gerçekten de bazen o kadar önyargılı olmamak gerekiyormuş. Eh başta aşk olmasa da sonrasında gayet güzel vardı. Esprili bir tarzda yazılmış, genel olarak eğlenceli bir romantik komedi. Kendinizi fazla yormadan keyifle okuyacağınız bir kitap. Anlatım oldukça akıcı. Şunu diyebilirim, okuyacaksanız hafta sonu okuyun çünkü okumaya başladığınız anda kitap elinize resmen yapışıyor, bırakamıyorsunuz. Benim gibi uykusuz kalıp ertesi gün şiş gözlerle gezmenizi istemem :D
Devam kitaplarını da merak ediyorum. Umarım Pena Yayınları bizi fazla bekletmez.

Değerlendirmem

4-Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım




***
İLKLER ASLA UNUTULMAZ...
Üniversitenin tek bakiresi olarak mezun olmak istemeyen Bliss hızlıca birini bulup bu işi çözmeye karar verir. Mümkün olduğunca çabuk... Tek gecelik bir ilişki... Bliss o kişiyi bulur ancak gerçekten gülünç bir bahaneyle onu yatakta bırakarak kaçar. Ertesi gün sınıfa giren yeni tiyatro öğretmeni ona çok tanıdık geliyordur. Bliss tam sekiz saat önce onu yatakta bırakmıştır... Yalnız... Çıplak...


14 Şubat 2014 Cuma

Vefa Enver - Çocuk da Yapamadım Kariyer de [YORUM]




Yazar : Vefa Enver
Seri Adı: Çocuk da Yapamadım Kariyer de
GoodReads Puanı: 4.32
Yayıncı: Ephesus Yayınları



Yorumum


Çocuk da Yapamadım Kariyer de kitabı okuyalı bir hafta oluyor. İstedim ki yorumunu Sevgililer Gününe yapayım. Aşk dolu bir kitaba bugün daha bir güzel yaraşır değil mi :D :D
Şimdi kitabımıza geçelim... Chick-lit türünde bir serinin ilk kitabı. Yeni bir kitap değil ama tanışmam bu zamana kısmetmiş. Stres seviyemin tavan yaptığı bir iş gününün sonunda başladım kitaba. Amaç tabiki kafamı dağıtmaktı. Hatta çok sevgili arkadaşım esprisini de esirgemedi. Sen çocuğu da kariyeri de yapmadın mı niye okuyorsun diye :) :)
Aslı, Sibel ve Ahu adlı 30'larında üç kanki ev arkadaşı kızımızın hayatlarını anlatıyor. Çok farklı kişilik özelliklerine sahipler. Ortak noktaları kariyer çabaları ve inişli çıkışlı, bir türlü istedikleri gibi gitmeyen aşk hayatları.
Ahu, duygusal anlamda oldukça sert ve pek de paylaşıma açık değil. İş konusunda çok hırslı, bu konuda ezip geçmeyeceği pek birşey yok gibi. Sevgilisi Can ile bir dargın bir barışık sürdürdüğü ilişkisi pamuk ipliğine bağlı.
Sibel, bir şirkette üst düzey yönetici asistanı,lüksü seviyor.Umursamaz bir yapısı var. Erkekler konusunda maymun iştahlı ama içten içe kendini durultacak bir aşk arayışında. 
Aslı, oldukça duygusal, kendinden önce başkalarını düşünen, çekingen ama baskı altında tırnaklarını çıkarmaktan çekinmeyen bir yapıya sahip. Sevgilisi Metin'le adını koyamadıkları ilişkinin ağırlığı altında eziliyor.
Benim için oldukça keyifli bir okuma oldu.  Üç karakteri de oldukça sevdim. Olaylarla başa çıkma yöntemleri, romantik komedileri aratmayan halleri, yeri geldiğinde girl team kurarak birbirlerini teselli etmeye çalışmaları cidden oldukça eğlenceliydi. Farklılıklarına rağmen birbirlerine bağlılıkları imrendiren cinstendi. Dur bakalım, şimdi ne olacak diye diye kitabın sonuna kadar geldim gece vakti. Okuduğum ilk türk işi chick- lit kitap olduğu için beni bu kadar sarmasına şaşırdım desem yeridir. En kısa zamanda devam kitaplarını okumak istiyorum. Siz de azıcık kafam dağılsın, eğlenceli, komik, pespembe bakış açısıyla romantik bir şeyler okuyayım derseniz rahatlıkla tavsiye ederim.

Değerlendirmem


4-Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım






RKBT 15.TUR || 5. Gün || Adam Braver - Uygunsuzlar || YORUM



Orjinal Adı: Misfit
Seri Bilgisi: -
Goodreads Puanı: 3.63 
Türkçe Yayın: Feniks Kitap
Çevirmen: Merve Duygun



Yorumum;

Uygunsuzlar kitabı için tur yapacağımızı öğrendiğimde açıkçası oldukça meraklandım. Sonuçta Marilyn Monroe üzerine yazılmış bir kitap. Yani Marilyn Monroe, o bir ilahe, 50 küsür sene önce ölmüş olsa da. Kitabı okuduktan sonra özellikle bu resmi seçtim. 
Şu hayat dolu gülüşün aslında bir maske olduğuna inanabiliyor musunuz diye sormak istiyorum ve sonrasında soruma kendim cevap veriyorum -Ama zaten öyle değil midir? Her gülüşün ardında bir hüzün yatıyor olması...
Uygunsuzlar kitabı için MM'in tam bir biyografisidir demek çok zor. Zaten yazar başlarken bunu belirtmiş. Daha çok kitaba adını da veren Misfit (Uygunsuzlar) filminin odak noktası olduğu bir kesit yorumu yapmış. Bunun haricinde doğumundan ölümüne kadar çok önemli durumları da anlatmış. 
Farklı bir yazım tarzı gördüm. Çoklu anlatıcılarla hafif bir karışıklık yaratırken, anlatım olarak oldukça akıcı gidiyor. Üzerine doğrudan MM'ye konuşuyormuş gibi kendi yorumlarını yapması da ilginçti. Hayatının detaylarını çok bilmesem de az çok duyduğum spekülasyonlardan bahsetmek yerine biraz gerçeklere dayanarak biraz da kendi hayal gücünü kullanarak Misfit sahne arkası halleri, Frank Sinatra ile olan dostluğu, Clark Gable hayranlığı gibi konuları vurgulamış. 
Ama yazdıklarından özümsediğim, aslında MM'in Norma Jeane'in (gerçek adı) giymiş olduğu bir elbise olduğuydu. Güvensizliğini, geçmişin acı izlerini,
 sevgiye ve ilgiye açlığını gizleyen oldukça parıltılı bir elbise...
Özetle, tam bir biyografi anlatımı olmadığından hayatına az da olsa aşinalığı olan ya da hayranı olanlara hitap edecek, aktristin belli bir dönemini konu alan, belgesel tadında, orta karar bir kitap olmuş. Bu tarz kitapları seviyorsanız okumak isteyebilirsiniz.

Değerlendirmem;

3- Orta karar, iyisiyle kötüsüyle okunur.



***



'Aktör Eli Wallach sık sık Marilyn'le birlikte New York'ta sokakta yürüdüğünü ve aniden kimsenin onu tanımadığını fark ettiğini anlatır. Ne tuhaf. New York için bile. Ama Wallach bunu Marilyn'e söylediğinde, Marilyn bunun hiç de tuhaf olmadığını söylemişti; Marilyn yalnızca fark edilmek istediğinde görünürdü. Marilyn, bu iddiasını kanıtlamak için Wallach'a durup izlemesini söyledi. Derin bir nefes aldı, başını yana çevirdi ve kollarını serbest bıraktı. Saçlarını geriye atıp tekrar yürümeye başladı. Teninin tonu yumuşadı, kalçaları salınmaya başladı. Saçlarının sarısı sıra dışı bir parlaklığa büründü. Aralık bıraktığı dudaklarının rengi kan kırmızıya dönüştü. Ve bir animatörün elinden çıkmış gibi, tüm bedeni abartılı bir şekle girip yıldız gibi parlamaya başladı. Saniyeler içinde etrafı sarıldı. Caddenin karşı kaldırımından insanlar koşmaya başladılar. Fotoğraf makineleri ona doğruldu. Taksiler yavaşladı, yolcuları pencerelere yaslanıp dikkatle Marilyn'i izlediler." 

Marilyn Monroe Hollywood tarihinin unutulmaz figürlerinden birisidir. Hatta özel yaşamının sinemadaki efsanevi çalışmalarını gölgede bıraktığı söylenir. Adam Braver, Marilyn'in hayatındaki önemli anlarını, çocukluğundan başlayarak Joe DiMaggio ve Arthur Miller ile evliliğini, Lee Strasberg ile Actor Studio'daki çalışmalarını ve trajik sonunu biyografik romana başarı ile aktarmıştır. 

Bol ödüllü yazar Adam Braver, Mr. Lincoln's Wars, Divine Sarah, Crows Over the Wheatfield ve November 22, 1962 adlı kitapların yazarıdır. Çalışmaları Harvard Review, Tin House, Ddalus, Ontario Review, Normal School ve West Branch gibi dergilerde yayınlandı. Yazar Rhode Island'da yaşamaktadır.






12 Şubat 2014 Çarşamba

A'dan Z'ye Marilyn Monroe || RKBT 15.TUR || 3. Gün || Adam Braver - Uygunsuzlar ||



A'dan Z'ye Marilyn Monroe 

ARTHUR MILLER: 1950'de Bus Stop filminin çekimlerine tanıştığı yazar Arthur Miller ile 1956'da evlendi. Çiftin evliliği beş yıl sürdü.

BAĞIMLILIK: Sorunlarından kaçmak için alkole ve ilaçlara sığındı. Genelde şampanya ve uyku haplarını birlikte içen yıldızın ilaç bağımlılığı sık sık film repliklerini unutmasına yol açtı. Bu bağımlılık ne yazık ki yıldızın sonunu da hazırladı.

ÇOCUKLUK: Daha doğmadan kendisini terk eden babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemedi. Bu da yetmezmiş gibi, annesinin akıl hastanesine yatırılması yüzünden, çocukluğunu yetimhanede ve farklı ailelerin yanında geçirmek zorunda kaldı.

DIAMONDS ARE A GIRLS BEST FRIEND: Marilyn Monroe'nun en ünlü şarkılarından biri. Monroe'nun Gentlemen Prefer Blondes filminde seslendirdiği bu şarkı, Amerikan Müzik Enstitüsü tarafından seçilen en önemli film şarkıları arasında 12. oldu.

ERKEKLER: Hayatına pek çok erkek giren Monroe "Bir erkeğin dünyasında yaşamaya aldırmam, yeter ki orada da bir kadın olarak bulunabileyim," demişti.

FOTOĞRAF: Monroe kısacık hayatında fotoğrafçılara da ilham kaynağı oldu. Ara ara hâla yayınlanmamış fotoğraflarına rastlanabiliyor.

GÜZELLİK: Güzellik konusunda takıntılıydı. Kendisini güzel hissetmediği zamanlarda sokağa dahi çıkmayan oyuncu, güzel görünmediğini düşündüğü sahnelerin de yeniden çekilmesini istiyordu.

HAPPY BIRTHDAY MR. PRESIDENT: Monroe bu şarkıyı, 45. doğum gününde ABD Başkanı John F. Kennedy için seslendirdi. Monroe'nun film çekimlerini yarıda bırakıp başkanın doğum gününe katılması üzerine film şirketi ile arası açıldı.


İNTİHAR: "Kendimizi öldürmek bize ait bir ayrıcalıktır," diyen Monroe defalarca intihara teşebbüs etti.

JOE DIMAGGIO: "Çok iyi bir adamdı" diye bahsettiği Amerika'nın efsanevi beysbol oyuncusu DiMaggio ile 1954'te evlendi. Bu evlilik sadece sekiz ay sürdü, ancak DiMaggio'nun Monroe'ya sevgisi hayat boyu sürdü. Monroe'nun cenazesi törenini düzenleyen DiMaggio, mezarına her hafta çiçek gönderdi. Onlarca teklife rağmen onun hakkında hiç konuşmadı ve bir daha hiç evlenmedi.

KENNEDY: Kennedy ailesi, Monroe'nun hayatındaki dönüm noktalarından biridir. John F. Kennedy ile aşk yaşayan yıldızın, kardeşi Robert Kennedy ile de ilişkisi olduğu bilinmektedir. Monroe' nun, FBI'ın da takip ettiği Kennedy'lerle olan ilişkisinin detayları hâlâ araştırılmakta.


LONDRA: İngiliz oyuncu Laurence Olivier ile kamera karşısına geçtiği The Prince and the Showgirl filmi için eşi Arthur Miller ile birlikte Londra'ya gitti. Monroe'nun Londra'da yaşadıkları, sette çalışan Colin Clark tarafından kaleme alındı. Kitap Marilyn ile Bir Hafta ismiyle sinemaya uyarlandı.



MODA İKONU: Gelmiş geçmiş en büyük moda ikonlarından biri. 1950'lerde saçlarından kıyafetlerine kadar herkesi etkisi altına alan sarışın yıldız, ölümünden sonra geçen 50 küsur yıla rağmen hâlâ tarzıyla modayı ve insanları etkilemeye devam ediyor.

NORMA JEANE MORTENSON: Bu isim ile Los Angeles'ta dünyaya geldi. 20th Century Fox film yapım şirketinin yöneticisinin, onu aktris Marilyn Miller'a benzetmesinden dolayı ismini Marilyn olarak değiştirmesini önermesi üzerine, o da annesinin kızlık soyadı Monroe'yu kullanmaya karar verdi.

ÖLÜM: Yüksek dozda aldığı uyku hapları yüzünden, 5 Ağustos 1962'de yatağında ölü olarak bulundu. Monroe'nun intihar etmiş olduğu iddiasına karşın, öldürülmüş olduğu konusunda hâlâ ciddi şüpheler bulunmakta.


PAULA STRASBERG: Monroe'un oyuncu koçu ve sırdaşı. Son beş filminde onunla çalışan Monroe sürekli ona danışırdı. Bu yüzden yönetmenler başta olmak üzere, settekiler tarafından 'istenmeyen kişi' ilan edildi.

RAKİP: Marilyn Monroe'nun zirvede olduğu günlerde, en az onun kadar başarılı olan bir diğer rakibi de menekşe gözlü Elizabeth Taylor'dı. Monroe, ölümüyle çekimleri yarıda kalan Something's Got to Give filmindeki çıplak havuz sahnesinden sonra Taylor'ı dergi kapaklarından indireceği konusunda espri yapmıştı. Taylor'ın da, Monroe'yu kıskandığı herkes tarafından biliniyordu.


SARIŞIN: Doğuştan olmasa da, sonradan sarıya boyattığı saçları ile tüm zamanların en ünlü ve en güzel sarışını olarak tarihe geçti.

TIFFANY'DE KAHVALTI: Truman Capote, romanından uyarlanan aynı isimli filminin başrolünde Monroe'nun oynamasını hayal ediyordu. Ancak Monroe çalıştığı film şirketindeki sözleşmesi gereği ve oyuncu koçunun filmdeki karakterin ona uygun olmadığını söylemesi üzerine bu rolü kabul edemedi. Kült haline gelen filmde Monroe yerine Audrey Hepburn oynadı.

UÇAK TAMİRCİSİ: 16 yaşındayken, uçak tamircisi, 21 yaşındaki James Doughtery ile evlendi. Monroe'nun bu kadar erken yaşta evlenmesinin sebeplerin başında, çocukluğunu geçirdiği yetimhanelerden kurtulma isteği geliyordu. Bu evlilik dört yıl sürdü.


VERONICA HAMEL: ABD'li aktris Veronica Hamel, Marilyn Monroe'nun ölü bulunduğu evini 1972'de satın aldı. Hamel evin tadilatı sırasında, evde telefon dinleme sistemi bulunduğunu iddia etmişti.

YAŞLANMA KORKUSU: Yıldızın en büyük korkularından biri de yaşlanmaktı. Güzelliğini ve gençliğini kaybedeceği korkusunu hep taşıdı. 36 yaşında hayata veda eden güzel yıldızın bu korkusu hiç gerçekleşmedi.

ZEKİ: Bazıları onu 'aptal sarışın' olarak nitelese de; o, yetimhanede büyüyen yalnız ve mutsuz kız çocuğundan bir star yaratmayı başararak ne kadar zeki olduğunu tüm dünyaya kanıtladı.


Kaynak: Sabah Gazetesi

10 Şubat 2014 Pazartesi

RKBT 15.TUR || 1. Gün || Adam Braver - Uygunsuzlar || Tanıtım - Ön Okuma - Çekiliş




Tanıtım

'Aktör Eli Wallach sık sık Marilyn'le birlikte New York'ta sokakta yürüdüğünü ve aniden kimsenin onu tanımadığını fark ettiğini anlatır. Ne tuhaf. New York için bile. Ama Wallach bunu Marilyn'e söylediğinde, Marilyn bunun hiç de tuhaf olmadığını söylemişti; Marilyn yalnızca fark edilmek istediğinde görünürdü. Marilyn, bu iddiasını kanıtlamak için Wallach'a durup izlemesini söyledi. Derin bir nefes aldı, başını yana çevirdi ve kollarını serbest bıraktı. Saçlarını geriye atıp tekrar yürümeye başladı. Teninin tonu yumuşadı, kalçaları salınmaya başladı. Saçlarının sarısı sıra dışı bir parlaklığa büründü. Aralık bıraktığı dudaklarının rengi kan kırmızıya dönüştü. Ve bir animatörün elinden çıkmış gibi, tüm bedeni abartılı bir şekle girip yıldız gibi parlamaya başladı. Saniyeler içinde etrafı sarıldı. Caddenin karşı kaldırımından insanlar koşmaya başladılar. Fotoğraf makineleri ona doğruldu. Taksiler yavaşladı, yolcuları pencerelere yaslanıp dikkatle Marilyn'i izlediler." 

Marilyn Monroe Hollywood tarihinin unutulmaz figürlerinden birisidir. Hatta özel yaşamının sinemadaki efsanevi çalışmalarını gölgede bıraktığı söylenir. Adam Braver, Marilyn'in hayatındaki önemli anlarını, çocukluğundan başlayarak Joe DiMaggio ve Arthur Miller ile evliliğini, Lee Strasberg ile Actor Studio'daki çalışmalarını ve trajik sonunu biyografik romana başarı ile aktarmıştır. 

Bol ödüllü yazar Adam Braver, Mr. Lincoln's Wars, Divine Sarah, Crows Over the Wheatfield ve November 22, 1962 adlı kitapların yazarıdır. Çalışmaları Harvard Review, Tin House, Ddalus, Ontario Review, Normal School ve West Branch gibi dergilerde yayınlandı. Yazar Rhode Island'da yaşamaktadır.


Ön Okuma







Çekiliş