Orjinal Adı: Agafya
Goodreads Puanı: -
Türkçe Yayın: Destek Yayınları
Yorumum
Bu turumuzun konuğu Ertürk Akşun'un Agafya adlı kitabı oldu. Agafya anlam itibariyle Rusça'da "Yüce Aşk" demek...
Kitabın başından sonuna kadar bu adı hak ettiğine inanıyorum.
Kitabın anlatıcısı olan aynı zamanda baş karakterlerimizden Anton, İngiliz bir gazeteci.
1920'ler, Rusya'da Bolşevik devrimi olmuş. Aristokrasi yerle bir, bütün asiller sersefil halde. Hor gördükleri işçi kesimi başa geçmiş.
Kızıl ordu ile savaşmak için kurdukları Beyaz Ordu'da dağılıyor.
Varlıkları, ünvanları pul olmuş asiller gemilerle vatanlarını terk ediyorlar.
En yakın adres İstanbul.
Her ne kadar işgal kuvvetlerinin kontrolü altında olsa da, kurtuluş mücadelesinin temelleri atılıyor olsa da, Beyaz Ruslar çaresizce bir ateşten diğerine kaçıyorlar. (Bu dönem gerçektir, gemilerle yüzbinlerce Beyaz Rus ülkemize göç etmek zorunda kalmıştır. Hatta koskoca ordusu ile birlikte)
Anton işte bu şartlar altında Nataşa ile karşılaşıyor. (sonradan onu Agafya olarak adlandıracak)
İlk görüşte aşk herhalde budur diyorum, Anton resmen çarpılıyor.Ancak bunun tek taraflı olduğunu da belirtmek gerek. Sonrasında tüm hayatı Agafya ekseninde dönüyor. Bu gemide sadece Agafya ile değil aynı zamanda eşini kaybetmiş Olga ve oğlu Kotik ile de yolları kesişiyor. Biraz spo gibi olacak ama bahsetmeden geçemeyeceğim zavallı Olga'nın kadersizliğine çok ama çok üzüldüm. İlerleyen zaman içerisinde Tegami, Fahri ve diğer karakterler kurguya dahil oluyor.
Kitapta zaman zaman Agafya ve Tegami'nin günlüklerine ve Anton ve Fahri'nin mektuplarına yer verilmesi anlatım ve duyguları güçlendirmiş. Dolu dolu yazılmış, tarihi gerçekler ile kurgunun harika bir bileşimi olmuş. Anlatım oldukça yalın ve akıcı, 457 sayfa nasıl akıp gidiyor anlaşılmıyor bile. Karakterleri çok başarılı geldi bana, sanki ete kemiğe bürünmüş gibiydiler. Ana karakterler kadar yan karakterler de dikkat çekiyor. Hepsi bir bütün halinde birbirleriyle ilişkililer.
Yazdıklarımdan da anlamışsınızdır, ben beğendim ve tavsiye ederim.
Değerlendirmem;
Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım
Ve çekiliş....
a Rafflecopter giveaway
****
Kitabın başından sonuna kadar bu adı hak ettiğine inanıyorum.
Kitabın anlatıcısı olan aynı zamanda baş karakterlerimizden Anton, İngiliz bir gazeteci.
1920'ler, Rusya'da Bolşevik devrimi olmuş. Aristokrasi yerle bir, bütün asiller sersefil halde. Hor gördükleri işçi kesimi başa geçmiş.
Kızıl ordu ile savaşmak için kurdukları Beyaz Ordu'da dağılıyor.
Varlıkları, ünvanları pul olmuş asiller gemilerle vatanlarını terk ediyorlar.
En yakın adres İstanbul.
Her ne kadar işgal kuvvetlerinin kontrolü altında olsa da, kurtuluş mücadelesinin temelleri atılıyor olsa da, Beyaz Ruslar çaresizce bir ateşten diğerine kaçıyorlar. (Bu dönem gerçektir, gemilerle yüzbinlerce Beyaz Rus ülkemize göç etmek zorunda kalmıştır. Hatta koskoca ordusu ile birlikte)
Anton işte bu şartlar altında Nataşa ile karşılaşıyor. (sonradan onu Agafya olarak adlandıracak)
İlk görüşte aşk herhalde budur diyorum, Anton resmen çarpılıyor.Ancak bunun tek taraflı olduğunu da belirtmek gerek. Sonrasında tüm hayatı Agafya ekseninde dönüyor. Bu gemide sadece Agafya ile değil aynı zamanda eşini kaybetmiş Olga ve oğlu Kotik ile de yolları kesişiyor. Biraz spo gibi olacak ama bahsetmeden geçemeyeceğim zavallı Olga'nın kadersizliğine çok ama çok üzüldüm. İlerleyen zaman içerisinde Tegami, Fahri ve diğer karakterler kurguya dahil oluyor.
Kitapta zaman zaman Agafya ve Tegami'nin günlüklerine ve Anton ve Fahri'nin mektuplarına yer verilmesi anlatım ve duyguları güçlendirmiş. Dolu dolu yazılmış, tarihi gerçekler ile kurgunun harika bir bileşimi olmuş. Anlatım oldukça yalın ve akıcı, 457 sayfa nasıl akıp gidiyor anlaşılmıyor bile. Karakterleri çok başarılı geldi bana, sanki ete kemiğe bürünmüş gibiydiler. Ana karakterler kadar yan karakterler de dikkat çekiyor. Hepsi bir bütün halinde birbirleriyle ilişkililer.
Yazdıklarımdan da anlamışsınızdır, ben beğendim ve tavsiye ederim.
Değerlendirmem;
Ortalamanın oldukça üstündeydi, keyif aldım
Ve çekiliş....
a Rafflecopter giveaway
****
Sana yeni bir isim verdim ben, "Agafya" dedim. "Yüce aşk" dedim.
Kalbimin en derinine sakladım seni, kimse görmesin istedim.
Ve o ismi sadece ben bildim ve sen sadece benim oldun...
"Beni sevmek bana tahammül etmek demektir. Eğer beni seviyorsan buna katlanacaksın. Beni ben olmaktan çıkararak sevemezsin. O zaman sevdiğin kişi ben değil, başka birisi olur. Sen başka birisini istiyorsan, o zaman başka birine git, ben ise buyum. İşte senin asıl çaresizliğin de burada başlıyor Anton."
1920'li yıllar. Rusya'da büyük bir devrim olmuş, Avrupa birdenbire kendi derdine düşmüş, Birinci Dünya Savaşı'nı yarıda kesmek zorunda kalmıştır. Devrimden kaçan Rus asilzadeler, dillere destan güzel Rus kadınları, işgal altındaki İstanbul'un yolunu tutmuşlardır. Bir tarafta Anadolu'da amansızca süren ölüm kalım savaşı, bir tarafta İstanbul'un yeni tanıştığı gece hayatı... İstanbul, tarihinde ilk kez kadınlarla ama bambaşka kadınlarla tanışmaya hazırlanmaktadır... Bir tarafta gurbette yaşanan kanlı bir aşkın hikâyesi... Bir tarafta intikamlar, trajediler, aşklar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder